Hayata karşı nerede durduğumuzu, ederiminiz ne olduğunu gösteren tüm dert
edindiklerimizdir. Öncelikler sıralaması, neyi dert ettiğimizi ve kendimizde
gördüğümüz değerin ne olduğunu bize gösteren şeydir. Herkesin kendine karşı
olan bir misyonu ve bu misyon çerçevesinde oluşturduğu vizyonu bulunmaktadır.
İnsanın kendi ile olan kavgası, hayatı ile ne yapacağını bilememesi, ve bunun
dahilinde dışarıyı suçlaması yetersiz yetişmişliğin göstergesidir. İnsan
ömrünün son raddesine kadar neyde iyi olduğunu keşfedememiş, ne yapması
gerektiğini bilememiş olabilir. İşte tam da bu sebepten herkesin bir öncelikler sıralaması olması
gerekmektedir. İnsanın gelecek için kendine bugünden bırakacağı notlar, ödevler
ve görevler bugün belirlenmelidir. Yaşam, suyu tersine asla akmayacak olan akıp
giden bir zaman nehridir. Gördüğümüz bir damlayı asla tekrar göremeyecek, içersinden
akan gidenleri asla tekrar yakalama şansınız olmayacak olandır.
Yaşam, çoğunluğu bizim elimizde olmayan sebepler ile devam eden
ancak ana gövdesi bize bağlı kararlar bütünüdür. Schopenhauer'a göre, bir
insanın kendi içinde ne olduğu ve kendinde neye sahip olduğu mutlululuğunun
biricik ve yagene dolaysız nedeni olmalıdır. Çünkü insanın
bireyselliği, kişiliği ona her yerde eşlik edendir. Ve bireysel mutluluğun tüm
değişkenler çıkarılsa dahi çekirdeğinde sağlık yatmaktadır. Öncelikler
sıralamanızda her ne olursa olsun, sizin ve aileniz, en sevdiklerinizin sağlığı
her zaman en önce gelmelidir. Aksi halde hiçbir başarı, hiçbir mutluluk ve arzu
tatmini, sağlığın olmadığı bir zaman dilimdeki mutsuzluk kadar sizin zihninizde
yer etmez. Schopenhauer'un deyişiyle; "Hasta bir kral, sağlıklı bir
dilenciden daha mutsuzdur." sözünün önemini burada vurgulayabiliriz. Bir
gün sevdiklerimizin ve bizim öleceğimiz gerçeği, her ne kadar bize uzak bir
gelecekte görünse de, herhangi bir yaşanacak hastalık bize bunu tecrübe
ettirebilir. Ölümün anlamını olağanlaştırsak bile herkes için bir kez yaşanacak
olması sebebiyle, insanın elini attığı bir işte tecrübesizliğin korkutması
vesilesiyle ölümü hayatın dışına atarız, ancak onu gerçeğin içerisine çekmek,
onu bilerek hareket etmek, yaptığımız tüm hesaplara onu da katmak, gelecekteki
büyük yıkımın önüne geçmek için sağlam benliğimizi oluşturmada elzemdir.
Hayatta herhangi bir noktada, ne derece mutlu bir vaziyet haliyle yaşıyor olsak
dahi, buna hazır olmalıyız. Meditasyonlarımızda, bunu tecrübe etmeliyiz. Bize
ulaşacak bir kara haber, veya başımıza gelecek bir sakatlık, kaza, hastalık
gibi durumlar bilinmese dahi, yaşamın bizim elimizde olmayan sebepler ile devam
ediyor olması bunun ihtimalini oldukça yüksek tutmaktadır. Marcus Aurelius'un
ve Epiktetos'un uygulamış oldukları meditasyonlar ile(bkz.
3 tür uygulamalı stoic meditasyon), stoacı ahlak olan "nil
admirandum", "hiçbir şeye şaşırmamalı" yapısını benliğimize
yedirmeliyiz. Hayatta olabilecek olan hiçbir şeye şaşırılmamalıdır. Yeteri
kadar anlamaya çalışırsanız hatta yeteri kadar derine inerseniz, en gerideki
tüm sebeplere vakıf olabilirsiniz. Hatta tüm insan davranışlarını yeterince
anlamak isterseniz empati kurup sebebini anlayabilirsiniz. Birazdan kapıdan bir
doktorun gireceğini ve ömrünüzün çok az kaldığını söylediğini hayal edin. Önem
verdiğiniz dertlerinizin ve korkularınızın bir anda anlamsızlaştığı, yaşam
olarak bildiğiniz "çırpınmanın" tam içerisinde olduğunuzun farkına
varın. Öfkelendiğiniz ve sinirlendiğiniz birçok durumun anlamsızlığını,
başkalarının davranışlarıyla şekillenen hayatınızın size kalan parçasını doğru
kullanmanız gerektiğini, öfkenin sonuçlarının öfkelendiğiniz sebepten daha
yıkıcı olduğunu, doğruyu ve yanlışı en gerçeğiyle o an arayacağımızı
görmeliyiz. Nihai bilgi olarak, Epiktetos'un söylediği gerçeğe geliriz; "İnsanları huzursuz eden olaylar değil, olaylar hakkındaki
görüşleridir."
"Mutluluk kolay şey değildir, kendimizde bulmak zor, başka yerde bulmak
ise imkansızdır."- Chamfort.
Schopenhauer'a göre yaşam 3 kritere ayrılmıştır. Bunlar;
1- Bir insanın ne olduğu üzerine; Yani en geniş anlamda kişiliği. Buna göre bir insanın sağlık, güç-kuvvet, güzellik, huy, ahlaki karakter, zeka ve yetişme tarzı bu madde altında toplanabilir.
2- Bir insanın neye sahip olduğu üzerine; Her anlamda mal ve mülkü.
3- Bir insanın neyin temsilcisi olduğu üzerine: Bu izlenimden, bilindiği gibi, o insanın başkalarının düşüncesinde ne olduğu, yani başkalarınca nasıl tasarlandığı anlaşılır. Buna göre, bu temsil başkalarının onun hakkındaki görüşlerinden oluşur ve saygınlık, rütbe, şan olarak ayrılır.
Özsel bilgimiz ve niteliklerimiz, hayattaki arzu duyduklarımız, mutluluk
kıstaslarımızı oluşturmaktadır. Açlığın bütün yemekleri güzel göstermesi gibi, mutluluk
çerçevesinde arzuladığımız birçok istek, kişiliğimizdeki yoksunluğun dışavurumudur.
Eksiksiz bir sağlıktan ve kusursuz bir bedenden kaynaklanan, sakin ve neşeli
bir mizaç; duru, canlı, nufüz edici ve doğru kavrayan bir zeka; ılımlı yumuşak
bir irade ve bunlara uygun olarak, iyi bir vicdan: bunlar, yerini hiçbir rütbenin
ya da zenginliğin dolduramayacağı, üstünlüklerdir. Çünkü bir kimse, kendisi
için neyse, yalnız başınayken ona eşlik eden ve başka birisinin ona veremeyeceği
ve ondan alamayacağı şey neyse, bu, onun sahip olabileceği şeyden ya da
başkalarının gözünde olabileceği şeyden daha önemlidir.
İnsanın iç dünyası onun için biricik mutluluk kaynağıdır. İnsanın anne babasını
sevmesi ve onlardan devraldığı bilgi mirasını kendi özü olarak benimsemesi,
çoğu insanda görülen bir durumdur. Senelerce muhattap kalınan ve tahkim edilen
bu bilgilerin, iğdiş edilmiş özgür düşüncenin tekrar yüzeye çıkarılması için
bir zihinsel sıçrama gerekmektedir. Bu zihinsel sıçrama ancak, bakış açısını
değiştiren kitaplar, size farklı fikirler uyandıracak arkadaşlarınız, veya en
kötüsü halk dilinde acı tecrübeler ile ulaşılabilir. Kendinizi, yalnız kaldığınızda,
yalnızlığınızdan sıkılmayacak şekilde yetiştirmeniz gerekmektedir. Öncelikler
sıralmanıza, rafine zevklerinizi muhakkak katmalısınız. Zamanın kırbacı acımasızdır.
Bize bağlı olan kalıcı tek şey kişiliğimizdir. İnsan, ne dostlarında ne de
sevgilisinde gerçek huzuru bulabilir. Çünkü bireysellikten ve ruh hallerindeki
farklılıklardan dolayı her seferinde küçük de olsa bir uyumsuzluğa yol
açabilir. Bu yüzden, yüreğin, hakiki derin huzuru ve tam bir iç rahatlığı, sağlıktan
sonra gelen bu en önemli dünyevi talep ancak yalnızlıkta bulunabilir. İnsanın
kendi benliği ne kadar zenginse, bulabileceği en mutlu durumu tadar. Çünkü bir
insan kendinde ne çok şeye sahipse, başkalarında da o kadar az şey arar. İşte
bu anlayıştaki bir insan dostundan ve sevgilisinden karşılık beklemez,
öncelikler sıralamasına onların mutluluğunu koymaz. Unutmayın ederinizin ne olduğunu
edindiğiniz dertler, yani öncelikler sıralamanız belirler. En doğru yaşam biçimi
yoktur. Üzgünlüğüzü ve acılarınızı kontrol edebilmeli, biricik benliğinizi,
kişiliğinizi, sağlıktan sonra yüceleştirmek için elinizden geleni yapmalısınız.
Siz harici hiçbir insan bunu size veremez, bunu sizden alamaz.
“Her gün, küçük bir yaşamdır, her uyanış ve yataktan kalkış küçük bir doğumdur,
her taze öğlen küçük bir gençlik, ve her yatağa gidiş ve uyuyuş küçük bir
ölümdür.”- Schopenhauer.